Soru 1: Hocam, erkeklerde hormonal ve genetik değişikliklerin üreme sağlığı üzerindeki önemi nedir?
Prof. Dr. Tümay İpekçi: Erkeklerde hormonal denge ve genetik yapı, hem fertilite hem de genel sağlık açısından belirleyici faktörlerdir. Özellikle hipotalamus-hipofiz-testis (HHT) aksındaki değişiklikler testosteron üretimini ve spermatogenezi doğrudan etkiler. Bu sadece cinsel fonksiyonları değil, metabolik sendrom, osteoporoz, kardiyovasküler sağlık ve psikolojik durumu da ilgilendirir. Bu nedenle erken tanı, genetik testler ve kişiselleştirilmiş tedavi yaklaşımları kritik öneme sahip.
Soru 2: Yaşla birlikte görülen hormonal değişikliklerden özellikle hangileri dikkat çekiyor?
Prof. Dr. Tümay İpekçi: En çok üzerinde durduğumuz konu andropoz. Yaşla birlikte testosteron üretimi azalıyor, sperm kalitesi düşüyor. Bu durum libido kaybı, kas kütlesinde azalma, osteoporoz riski, yorgunluk ve depresyon gibi klinik tablolara yol açabiliyor. Ayrıca yaşla birlikte HHT aksının duyarlılığı azalıyor; bu da kompansatuar LH artışı şeklinde yansıyabiliyor.
Soru 3: Genetik faktörler erkek infertilitesinde nasıl bir rol oynuyor?
Prof. Dr. Tümay İpekçi: Y kromozomu mikrodelesyonları, Klinefelter sendromu, SRY ve DAZ gen mutasyonları erkek infertilitesinin önemli nedenleri arasında. Örneğin, AZF bölgesi delesyonları azoospermi ya da ağır oligospermiye yol açabiliyor. Kistik fibrozis genindeki mutasyonlar, konjenital bilateral vas deferens agenezisi (CBAVD) ile obstrüktif azoospermiye sebep olabiliyor. Bu nedenle karyotip analizi, Y kromozomu mikrodelesyon testi ve genetik danışmanlık sürecin ayrılmaz bir parçası.
Soru 4: Tanı sürecinde hangi testleri öncelikli olarak öneriyorsunuz?
Prof. Dr. Tümay İpekçi: Öncelikle total ve serbest testosteron, LH, FSH, prolaktin düzeylerinin ölçümü gerekiyor. Ardından, klinik bulgulara göre genetik analizler gündeme geliyor. Bu kapsamda karyotip analizi, Y kromozomu mikrodelesyon testi ve gerekirse ileri moleküler testler uygulanıyor. Bu testler, sadece infertilite yönetiminde değil, hastanın genel sağlık risklerini öngörmede de bize ışık tutuyor.
Soru 5: Tedavi seçenekleri açısından neler öne çıkıyor?
Prof. Dr. Tümay İpekçi: Hormonal bozukluklarda testosteron replasman tedavisi en sık kullandığımız yöntemlerden biri. Bunun enjeksiyon, jel ya da implant gibi farklı formları mevcut. Ancak bu tedavinin prostat ve kardiyovasküler sistem üzerindeki potansiyel etkileri nedeniyle hasta seçimi titizlikle yapılmalı. Alternatif olarak hCG, klomifen ya da aromataz inhibitörleri de kullanılabiliyor.
Genetik bozukluklarda ise yardımcı üreme teknikleri (IVF-ICSI), preimplantasyon genetik tanı ve bazı durumlarda donör gamet kullanımı seçenekler arasında. Klinefelter sendromu gibi olgularda mikro-TESE ile sperm elde etme şansı da olabiliyor.
Soru 6: Günümüzde bu alanda geleceğe dönük hangi yeni tedavi yaklaşımları araştırılıyor?
Prof. Dr. Tümay İpekçi: Çok heyecan verici gelişmeler var. Örneğin, gen tedavileri ve CRISPR-Cas9 gibi gen düzenleme teknikleri laboratuvar aşamasında umut verici sonuçlar veriyor. Epigenetik tedaviler de üzerinde durulan alanlardan biri. Ayrıca spermatogonial kök hücre transplantasyonu veya iPSC’den laboratuvar ortamında sperm üretimi gibi kök hücre temelli tedaviler halen deneysel aşamada. Hormon tedavilerinde ise SARMs gibi daha seçici ve yan etkisi az olan ajanların gelecekte daha sık kullanılabileceğini düşünüyoruz.
Soru 7: Son olarak, bu konunun multidisipliner yaklaşım gerektirdiğini vurguluyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
Prof. Dr. Tümay İpekçi: Elbette. Erkekte hormonal ve genetik değişikliklerin değerlendirilmesi yalnızca üroloğun sorumluluğunda değil. Endokrinolog, genetik uzmanı, psikiyatrist ve gerektiğinde kardiyolog ile iş birliği yapılmalı. Ayrıca genetik danışmanlık ve psikolojik destek süreçte hayati önem taşıyor. Çünkü bu durum yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda psikososyal bir sorun olarak da karşımıza çıkıyor.