Home / Sağlık / Nostalji Hastaletk mi?

Nostalji Hastaletk mi?

Nostos (dönüş) ve algos (acı, eziyet) kelimelerinden oluşan “nostalji” kelimesi, Yunanca bir sözcük gibi görünse de aslında öyle değildir. Odysseus’un eve dönüş maceralarını konu alan Odysseia Destanı, nostaljinin edebi anlamda mükemmel bir örneğidir. Ancak nostalji kelimesi Yunanca değil, İsviçre Almancasından gelen bir sözcüktür. 17. yüzyılda literatüre geçmiş ve bir hastalığın adı olarak kullanılmıştır.

1678 yılında İsviçre’de paralı askerler hastalanmaya başlar. Uykusuzluk, yorgunluk, hazımsızlık ve ritim bozukluğu gibi belirtiler gösteren askerlerin bu durumdan hızlı ve yoğun biçimde etkilenmeleri öyle ciddi bir hâl alır ki konu kısa sürede askeri bir mesele hâline gelir. Jean Jacques Harder adlı doktorun araştırmaları sonucunda, askerlerin yaşadığı belirtilerin fiziksel değil, psikolojik olduğu ortaya çıkar.

Çoban ezgilerini, Alp şarkılarını —Ich will heim, ich will heim (Evimi istiyorum, evimi istiyorum)— duyan askerler firar eder. Jean Jacques Rousseau, Dictionnaire de la Musique adlı eserinde şöyle yazar:

“İsviçrelilerin o tatlı ezgisini birliklerinde dinlemeleri yasaktı. Dinlemenin cezasıysa ölümdü; çünkü duydukları bu ezgi onlarda vatanlarını yeniden görmek için öyle güçlü bir arzu uyandırıyordu ki askerler gözyaşlarına boğuluyor, firar ediyor ya da ölüyorlardı.”

Bu şekilde, Alman kökenli İsviçrelilerin yaşadığı bu psikolojik durum için tıp dünyasında “nostalji” kelimesi icat edilir ve kavram zamanla tüm Avrupa’ya yayılır, günümüze kadar gelir.

Peki, nostalji bugün hâlâ bir hastalık olarak mı tanımlanıyor?

Tüketilen Nostalji adlı eserinde Cross, nostaljiyi dört farklı döneme ayırır:

  1. İlk Dönem: Sıladan ayrılan kişinin çektiği hasret duygusunun tıbbi olarak tanımlandığı dönemdir.

  2. İkinci Dönem: 18. yüzyılda Aydınlanma düşüncesine karşı çıkan Romantik akımın, sanayileşmeyle kaybolan köy yaşamına duyduğu özlemle şekillenen dönemdir.

  3. Üçüncü Dönem: Eski dönemleri yansıtan moda ve tarz nostaljisidir.

  4. Son Dönem: Günümüzde geçmişi yeniden canlandırmaktan daha fazlasını ifade eden bir dönemdir. Belirli nesnelere duyulan nostaljik özlem, artık kimlikle de ilişkilidir.

TARIL döneminde hastalık olarak kabul edilen nostalji, bugün bir deneyim olarak değerlendirilmektedir. Ancak bu deneyim sadece geçmişin hatırasına dönüşmek değil; aynı zamanda kimliğimizle, benliğimizle kurduğumuz bir köprüdür. Geçmişe duyulan özlem, aslında zamanın kendisine değil; o zamanlardaki “kendimize” duyulan ihtiyaçla ilgilidir. Kant’ın işaret ettiği gibi, aradığımız şey eski yerler ya da anılar değil; o anlarda var olan benliğimizdir.

Günümüzde yapay zekânın, hızla gelişen teknolojinin ve sürekli değişen dünyanın içinde yaşıyoruz. Her yenilik, her ilk deneyim, bilinmeyen bir alan olarak bizi kendi geçmişimize, ilkelerimize ve bilinenin güvenli limanına yöneltiyor. Yapay zekânın rehberliğinde bile, kimliğimizi keşfetmek için geçmişe bakıyoruz:
Hangi deneyimler bizi biz yaptı?
Hangi ilkeler hâlâ yolumuzu aydınlatıyor?

Nostalji artık sadece bir duygu değil, bir içsel rehberdir. Geçmişe bakarken, kim olduğumuzu, hangi değerleri benimsediğimizi ve değişen dünyada nereye ait olduğumuzu anlamaya çalışıyoruz. Yapay zekâ ve yeni teknolojiler ne kadar ilerlerse ilerlesin, insanın kendi varlığını ve kimliğini sorgulama, geçmişle kurduğu bağ üzerinden kendini keşfetme çabası değişmeyen bir deneyim olarak kalacaktır.

Sevgiler,

Psikolog Ayşenur İnal Bozkaplan

Etiketlendi:

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir