“Nasıl olsa düşecek…”
Bu cümleyi çocuk diş hekimliğine başladığım ilk günden beri o kadar çok duydum ki! Oysa klinikte karşılaştığım her çocuk bana, bu dişlerin ne kadar büyük etkiler yarattığını tekrar tekrar hatırlatıyor.
Süt dişleri sanıldığının aksine yalnızca geçici yapılar değildir. Çocuğun hem sağlıklı beslenmesini hem de kendini doğru ifade etmesini sağlar. Ağrılı ya da eksik dişlerle çiğnemek zorlaşır; bu da bazı besinlerin reddedilmesine, dolayısıyla gelişimin sekteye uğramasına neden olur.
Konuşma gelişimi de süt dişlerine bağlıdır. Dilin bazı sesleri çıkarabilmesi için dişlerle teması gerekir. Özellikle ön dişlerin erken kaybı, ses bozukluklarına ya da kekemelik benzeri sorunlara yol açabilir. Bu da yalnızca fizyolojik değil, psikolojik izler de bırakır.
Klinikte sıkça karşılaştığım başka bir durum da çocukların gülümsemekten kaçması. Ağzını kapatma alışkanlığı, sosyal ortamlarda çekingenlik… Bunların çoğunun temelinde ihmal edilmiş bir çürük ya da eksik bir diş yatar. Oysa zamanında yapılan küçük bir müdahale, yalnızca bir dişi değil, bir çocuğun özgüvenini de geri kazandırır.
Süt dişleri aynı zamanda daimi dişlerin sağlıklı bir şekilde sürebilmesi için ağızda “yer tutucu” görevi görür. Erken kayıplarında oluşan boşluklar, ileride ciddi ortodontik sorunlara neden olabilir.
Ve elbette unutulmamalı ki, diş ağrısı sadece fiziksel bir şikâyet değildir. Uykusuzluk, iştahsızlık, okuldan kaçınma gibi birçok davranış probleminin temelinde ihmal edilmiş bir ağız sağlığı problemi yatabilir.
Üstelik küçük yaşta yaşanan olumsuz bir diş hekimi deneyimi, yıllar sonra bile kalıcı bir korkuya dönüşebilir.
Tüm bu nedenlerle, süt dişlerini “zaten düşecek” diyerek önemsememek, çocuğun yalnızca bugünkü yaşam kalitesini değil, yarınını da riske atmaktır.
Bir çocuğun ilk gülümsemesi kadar değerli olan o dişler, yalnızca fiziksel değil, duygusal sağlığın da temel taşlarındandır. Sevgiler…