Sosyal fobi, ya da güncel tanımıyla sosyal anksiyete bozukluğu (SAB), bireyin sosyal ortamlarda başkaları tarafından olumsuz değerlendirileceğine dair yoğun ve sürekli bir korku yaşamasıyla karakterize edilen psikiyatrik bir bozukluktur. Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yayımlanan DSM-5’e (2013) göre bu bozukluk, sosyal ya da performans temelli durumlarda belirgin anksiyete tepkileriyle kendini gösterir ve bu durum en az altı ay süreyle devam etmelidir. Sosyal fobi, yaşam boyu yaygınlığı %7–13 arasında değişen oldukça sık rastlanan bir bozukluktur (Kessler et al., 2005).
SAB genellikle ergenlik döneminde başlar ve müdahale edilmediğinde kronik bir seyir izler. En sık karşılaşılan sosyal korkular arasında topluluk önünde konuşma, yeni insanlarla tanışma, otorite figürleriyle etkileşimde bulunma ve başkalarının önünde yemek yeme yer alır. Birey, bu ortamlardan kaçınma davranışı geliştirerek kısa vadede kaygısını azaltır; ancak uzun vadede işlevsellik kaybı yaşar.
Nörobiyolojik araştırmalar, SAB’de amigdala aktivitesinin arttığını göstermektedir. Amygdala, beyinde tehdit algısıyla ilgili olan bir yapıdır ve SAB’li bireylerde sosyal durumlar tehdit olarak algılandığı için bu bölgede aşırı aktivite görülür (Stein et al., 2002). Ayrıca serotonin sistemiyle ilgili dengesizliklerin de sosyal anksiyetenin gelişiminde rol oynadığı düşünülmektedir.
Psikososyal etkenler de önemli bir rol oynar. Aşırı koruyucu ya da eleştirel ebeveyn tutumları, erken çocukluk döneminde yaşanan sosyal travmalar (örneğin alay edilme ya da dışlanma) SAB gelişimine katkıda bulunabilir (Moscovitch et al., 2005). Bilişsel kuramlar ise bireyin kendini yetersiz, hatalı ya da komik olarak değerlendirmesi gibi otomatik düşüncelerin kaygıyı sürdürdüğünü öne sürer.
Sosyal fobi tedavi edilebilir bir bozukluktur. En yaygın ve etkili psikoterapi yaklaşımı bilişsel davranışçı terapi (BDT)’dir. Bu terapide, bireyin işlevsiz düşünce kalıpları sorgulanır ve yerine daha gerçekçi düşünceler yerleştirilir. Ayrıca maruz bırakma teknikleriyle bireyin kaçındığı sosyal durumlarla aşamalı olarak yüzleşmesi sağlanır. Randomize kontrollü çalışmalar, BDT’nin SAB semptomlarını azaltmada etkili olduğunu göstermektedir (Clark et al., 2006).
Farmakolojik tedavi seçenekleri arasında seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI’lar) ilk sırada yer alır. Paroksetin, sertralin ve venlafaksin gibi ilaçlar sosyal kaygıyı azaltmada etkilidir. Ancak ilaç tedavisi tek başına kalıcı çözüm olmayabilir; bu nedenle terapi ile birlikte uygulanması önerilir.
Sonuç olarak, sosyal fobi bireyin sosyal, akademik ve mesleki yaşamını olumsuz etkileyebilen ciddi bir bozukluktur. Ancak erken tanı, uygun psikoterapi ve gerekirse ilaç tedavisi ile bireyler kaygılarıyla daha sağlıklı baş edebilir ve işlevselliklerini yeniden kazanabilirler.