Duygusal Açlık, Açlık Değil “Yokluk”tur
Duygusal açlık çoğu zaman bir şeyin eksikliğiyle ilgili değil, bir şeyin hiç var olmamış olmasıyla ilgilidir. Bu çoğu zaman “görülmemiş”, “duyulmamış”, “anlaşılmamış” bir çocukluğun bugünkü izidir. Yani kişi aslında yiyeceğe değil, anlamaya, temasa, güvenli bir bağa açtır.
Bu tür durumlarda yeme, birincil ilişkilerdeki yoksunluğun yerine koyulmuş bir nesneye dönüşebilir. Bebeklikte doyuran anne figürünün yokluğu ya da tutarsızlığı, kişinin doyumu yiyecekte aramasına neden olabilir.
Bağlanma İhtiyacının Bastırılmış Yansıması
Duygusal açlık, güvensiz bağlanma stilleriyle ilişkilidir. Özellikle kaçıngan veya kaygılı bağlanma örüntülerinde, kişi ilişkilerde temas kurmaktan kaçınır ya da yeterince temas alamaz. Ancak bu ihtiyaç ortadan kalkmaz; bastırılır ve başka yollarla ifadesini bulur.
Kimi zaman çikolata bir “teselli”, kimi zaman patates kızartması bir “kalkan”, kimi zaman abur cubur bir “sarılma” olabilir.
Kişi yiyeceği bir regülasyon aracı olarak kullanır:
“Beni kimse sevmese de bu tatlı seviyor gibi.”
Yeme, Kendilik Algısını Düzenleme Çabasıdır
Yeme davranışı bazen kendilik deneyimini regüle etme aracıdır. Özellikle değersizlik hissi taşıyan bireylerde yemek, kısa süreli bir haz ile bu hissi bastırır:
“Hayatımda kontrol edebildiğim tek şey bu yemek.”
“Ben hiçbir şeye değmem ama en azından şu an iyi hissettim.”
Bu bağlamda, duygusal açlık bir öz-değer krizi ile iç içe geçmiştir. Doyamamak, yalnızca yiyeceğe değil, değer görmeye, yer edinmeye dair bir arayıştır.
Travmaların Sessiz Yankısı
Özellikle çocukluk döneminde yaşanan ihmal, duygusal istismar, ebeveyn kaybı veya duygusal ihmâl, bireyin iç dünyasında derin boşluklar yaratır. Bu boşluklar sözle ya da temasla doldurulmadığında kişi bunu bedensel deneyimlerle telafi etmeye çalışır.
Duygusal açlık bu anlamda, bazen bir çocuğun şu sözünü fısıldar:
“Annem sevmedi ama çikolatalar hep oradaydı.”
“Kimse bana sarılmadı ama yemekler hep sıcak ve hazırdı.”
Nasıl Baş Edilir?
-
Yeme davranışını değil, içsel ihtiyacı anlamaya çalışmak
-
Ne yediğiniz değil, neden yemek istediğiniz önemlidir.
-
Yeme dürtüsünü bastırmak yerine merakla gözlemlemek.
-
-
İçinizdeki çocukla temas kurmak
-
Bu açlığı hisseden yetişkin siz değil, o dönem doyurulmamış çocuk olabilir.
-
O çocuğun neye ihtiyacı vardı? Görülmek mi? Sevilmek mi? Korunmak mı?
-
-
Terapötik süreçlere girmek
-
Özellikle içsel boşluk duygusu, süreğen yeme krizleri ya da yeme sonrası yoğun suçluluk hissi varsa, bu sadece bir davranış sorunu değildir; duygusal bir düğümdür.
-
-
Kendilik değerini yeniden inşa etmek
-
“Yemek yediğimde değerli hissediyorum” döngüsünden çıkmak, kendi değerini yeniden tanımlamakla mümkündür.
-
Bu süreçte kişinin kendine duyduğu şefkat, yemekle olan ilişkisini de dönüştürür.
-
Son Söz
Duygusal açlık, çoğu zaman “fazlalık” değil, bir “eksiklik” halidir. Yeme davranışı sadece bir semptomdur; altında sevgiye, ilgiye, onarıcı temasa ve kabul görmeye dair derin bir özlem yatar.
Yemeği kontrol etmeye çalışmak yerine, ihtiyacını anlamaya çalışmak, gerçek doyumu getirir.
Çünkü bazen “açım” demek aslında “yalnızım” demektir.
Ve bazen doyum, bir lokmada değil, bir bakışta, bir sarılmada, bir anlaşılmada saklıdır.
PSİKOLOG DURU AĞIRKAYA