Rüyalarımız, bilinçdışımızın ve bilinçdışımızdaki arzularımızın ortaya çıktığı, genelde simgelerle kendini gösteren fizyolojik bir süreçtir. İnsanlar bazı geceler rüya görmediklerini belirtseler bile aslında 8 saatlik bir gece uykusunda yaklaşık olarak iki saatte bir 15-20 dakika arasında değişen sürelik rüyalar görürler. Yani aslında her insan bir gecede en az 3 kere rüya görmektedir. Rüya görülen bu zaman aralığına REM (Rapid Eye Movement) ismi verilmektedir. REM sırasında kişinin göz kapaklarının altında gözlerinin hızlıca hareket ettiği dıştan gözlemlenebilmektedir. Tam bu sırada kişi uyandırılacak olursa rüya tam olarak hatırlanabilmektedir. Rüya görmek her insanda olan ve olması gereken fizyolojik bir ihtiyaçtır. Yapılan araştırmalara göre REM uykusunun engellendiği bireyler bir sonraki gün REM döngülerini iki kat fazla yaşamaktadır. Bunun sebebi rüyasız bırakılma sürecindeki fizyolojik ihtiyacın karşılanması gerektiğidir. REM uykusunun uzun dönemli engellendiği durumlarda ise kişi çeşitli halüsinasyonlar görebilmektedir.
Rüyalarımız psikoloji tarihinde birçok bilim insanı ve psikolog tarafından incelenmiştir ve her biri rüyaları farklı değerlendirmektedir. Tarihte bazı psikologlara göre rüyalar hiçbir anlam ifade etmeyen süreçler olarak tanımlanırken bazılarına göre ise rüyalarda görülen çeşitli objelerin, simgelerin, mekanların ve hatta insanların bile kişinin anlayamayacağı örtük anlamları vardır. Davranışçı yaklaşım, rüyaların kişinin günlük hayattaki reflekslerinin bilinçaltına yerleşmesiyle oluştuğunu savunur. Bilişsel yaklaşım, rüyaların bireyin bilişsel sisteminin fazla aktif olmasıyla oluştuğunu savunur. Psikodinamik yaklaşım, rüyaların bilinçdışında saklı olan dürtülerin gizli simgeler ve imajlardan oluştuğunu söyler ve psikolojide rüyaların en çok bu yaklaşımla açıklanmaya çalıştığını görebiliriz. Bu yaklaşıma göre günlük hayatta kişinin aklına gelen dürtüler kişiye yoğun bir sıkıntı ve baskı verir çünkü bu dürtülere ego ve süperego tarafından izin verilmez. Dolayısıyla dürtüler baskılanmaya çalıştığı için rüyalarda kendini açığa çıkarma durumundan kaçınılamaz. Rüyalarda açığa çıkan dürtüler hem kendini ifade edebilir duruma gelir hem de ego ve süperegoyu karşısına almamış olur. Böylelikle hem günlük hayatta süperegoya uygun davranılmış olur hem de rüyada bu durumlar gizli şekillerde ortaya çıkarak bilinçaltından atılmış olur.
Rüya çok çeşitli yapılardan oluşmaktadır. Bu yapılar zaman, mekan, kişiler, semboller, senaryolar ve çeşitli figürlerdir. Her bir yapı ego tarafından belirli görevler için özel olarak seçilmektedir. Rüyanın temel amacı bilinçdışındaki özü ifade etmektir ancak bu genel olarak çok şaşırtıcı şekillerde olabilmektedir. Genel olarak rüyalarda asıl anlatılmak istenen öz gizlidir, diğer anlatılmak istenen günlük hayatta kişinin gereksiz gördüğü şeyler ise daha belirgindir. Bu durum rüyaları anlamanın aslında ne kadar yanıltıcı olduğunun ve hedefin şaşırtılmaya çalışıldığının göstergesidir. Yani aslında rüyalarda açık ve net olan şeyler rüyanın temeli değil, gereksiz detaylardır; örtük olan ve sembollerle görülen imajlar ise temelidir.
Rüyada görülecek görüntü kişiye sıkıntı verecekse beyin rüyadaki görüntülere birtakım değişiklikler uygular. Örneğin gerçek hayatta babasıyla kavga eden bir kız bunu rüyasında sevdiği bir arkadaşıyla kavga ederken görebilir. Bu şekilde sıkıntı veren baba yerine sevilen arkadaş görülerek rüyada verilen sıkıntı azaltılmaya çalışılır.
Rüyalarda tek bir figür aynı anda birçok anlam ifade edebilir. Buna “Ekonomiklik İlkesi” denilir. Anlamsız görünen her bir imaj ise aslında önemli şeyleri ifade edebilir. Bu da “Zoom İlkesi” ile açıklanmaktadır.
Rüyalarda en yaygın durum ise benzetmelerin olmasıdır. Örnek olarak bir insanı rüyada net bir şekilde görmek yerine bu insan kötüyse onu bir tehlikeli hayvan olarak veya bu insan iyi ve güzelse onu güzel bir çiçek olarak görebiliriz.
Rüyalarda tüm kültürlere hitap eden ortak simgeler de bulunmaktadır. Aydınlık rüyaları kişinin rahatlaması olarak, karanlık rüyaları kişinin sıkıntısı olarak, doğayı ve bitkileri bereket olarak yorumlamak ortak yönlerdir. Bazı simgelerin yorumlanması ise tamamen farklıdır. Örnek olarak bir kültürde çok yaşlı birini görmek ölümü simgelerken diğer kültürde ise bilgelik anlamına gelebilmektedir.
Rüyalarda kişinin korktuğu durumlarla sık sık mücadele etmesi kişiyi gerçek hayatta benzer sıkıntılı durumlara hazırlamaktadır. Örnek olarak sınavı geçemeyeceğinden korkan bir öğrenci, rüyasında sınava yetişemediğini, o gün aksilikler çıktığını veya sınavdan kaldığını görerek gerçek hayatta kendisini daha iyi hazırlayabilir ve böylelikle egosunu da hazırlamış olur.
Aynı rüyanın birden çok görülmesi ise kişinin yaşadığı travmanın birçok kez işlenerek eskisi kadar rahatsız edici olmamasını ve ciddi bir psikolojik rahatsızlığa yol açmamasını sağlamaktadır. Artık travma eskisi kadar sıkıntı verici olmaktan çıkar. Bu açıdan kişiye terapi süresince büyük fayda sağlar.
Özetle rüyalar psikolojik sorunların bir iletilme yoludur. Danışan terapide terapistine açık bir şekilde anlatamadığı veya farkında olmadığı yönlerini gördüğü rüyaları aktararak terapistine yol göstermiş olur. İp uçlarını alan terapist psikoterapiyi daha iyi şekilde ilerletme imkanı elde etmiş olur.